Ölüm ne kadar da acı...
Yaşanmışlıkların artık anı değilde bir hayal olarak kalması, gözününün önündeki o beyaz perdede tek tek sıralanması, ne acı. Her gün gülümsediğin, sıkı sıkı sarıldığın insanları hiçbir şey yokmuş gibi geride bırakmak. Çok acı.
Ölümden korkum yokta... İşte...
Daha doyamadan hayata. Eğer bir gün ölürsem? İçimde yaşayamadığım o kadar şey kalır ki. Tüm hayallerimi düğüm düğüm olan o boğazımdan nasıl yutarım? Ağlasam geri gelmez ki hiçbir şey, yalvarsam yakarsam.
İçim alev alev olur. Kalırım öyle yapayalnız ıssız bir sokakta. Pişmanlıklar ve hataların geri dönüşü olmayan bir yolda... Ne yaparım ben?
-
Yaz henüz gelmişti ben ayrıldığımda,
Kaç vakit oldu, kaç ay, kaç yıl, kaç asır evimden ayrı...
A benim ruhumun teri memleketim;
Dünyayı verseler değişmem çayırındaki bir çiğ tanesine,
Meğer gurbet dediğin, mahpuslukmuş güneşli avlularda,yaşanırmış öylesine...
Dönüşümde ne bulurum bilemem,
Bildiğim; döneceğim ey verilmiş sözüm,edilmiş yeminim,elbet birgün döneceğim...
Yıl kaç olur,hangi mevsim bilemem,
Elimde takvim yapraklarından güller,gözümde bir çocuk,saçlarımda kar...
Bunca acıyı boşa çekmez hiç kimse ve bunca ölümden kolay dönülmez, bu kadar sevmeyince...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder