Savruluyorum sevgilim. Ruhum bedenime ağır.
Yokluğunu en derinlerime kadar hissediyorum. Terk edilmiş
şehir gibi duygular. İnsansız, hayatsız, nefessiz kalmışlar. Demem o ki
sevdiğim; ben kendimi bir boşluğa emanet ettim. Ne ölmek istiyorum ne de
yaşamak. Yaşanmışlıklardan ayrılmak güç bilirsin. Terk edilmiş sokaklarda dolaşıyor ruhum.
Uyanamıyorum bitmek bilmeyen kabuslardan. Sesini unutmak için dua ederken, bir
süre sonra sesini hatırlamak için dua ederken buluyorum kendimi.
Sigaran olmak istedim hep, hem ellerinde hem dudaklarında
olmak. Günler, bir kuru yaprak gibi ömrün dalından düşüveriyor. Nasıl da geçti
sensiz 1 sene?
Şimdi gitme vakti. Kendimden kaçıp kendime sığınma vakti.
Zamana bıraktığım ne varsa kalsın sağlıcakla. En güzel hüzünlerim bile seninle
beraber doğdu. Özlemek bana yakışıyorsa eğer, gitmekte sana bir o kadar yakıştı
sevdiğim. Sen giderken kalbimi de söküp eline verdim sanki. Sensiz işe yaramaz
dedim. Senin yanına daha çok yakışıyor benim yüreğim. En sevdiği koku
sevdiğinin kokusu olan küçük bir kızım ben. Burnumun direklerinde asılı kokun,
her şeyden önce onu unutamıyorum. Sonsuzlukla sınırlandırılmış gibi bu sevgi.
Bitmek bilmiyor gün geçtikçe artıyor.
Şimdilerde dinlediğim şarkılar bile bir başka işliyor içime.
Ve bir soru dolanıyor beynimde; “Göz görmeyince gönül katlanıyordu hani
sensizliğe?”